27 Ağustos 2013 Salı

Çapulcu Doktorlar: İlk kez birbirimize çok güvendik

Gezi direnişi her yönüyle ve her kesimi etkiledi. Kuşkusuz Gezi'de en çok konuşulanlar arasında sağlık çalışnları da vardı. Onlar da Gezi'nin ezberini bozdu. Yoğun çatışmalı dönemde en iyi bildikleri işi yaptılar, revirler kurup yaralananlara yardım ettiler. Sadece revirlerde fiziki müdahale edilmedi. Psikolojik destek de vardı; Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği de (TODAP) Gezi'deki yerini aldı. Özellikle gençler üzerindeki korku duvarının aşılması ve sonraki süreçlerde neler yapmaları gerektiğini, ailelerin çocuklarına nasıl bir davranış sergilemelerini anlatarak sürece katkı sağladılar.
TODAP'dan bir araya geldiğmiz Deniz Akyıl ve Baran Gürsel hem süreci, sürecin psikolojik boyutlarını hem de Gezi'de bulunma nedenlerini insanhaber.com anlattı.

-Kuşkusuz Gezi'nin en önemli faktörlerinden biri de doktorlardı... Sizler nasıl dahil oldunuz?
Baran Gürsel: Kurumsal olarak olayı çözümleyemedik ama polis müdahalesinin ardından, bizim de toplumsal muhalafetin bir parçası olarak burada olmamız gerektiğini düşünüp geldik.
Eylemlere dahil olduk ve bildiriler yayınladık. Bildirilerde de şunu gözettik: Bir meslek örgütüyüz ve psikoloğuz ama aynı zamanda toplumsal muhalafetin de bit parçası olarak buradayız. Onu özellikle vurguladık, kendimizi toplumdan ayrıştırmadık, toplumsal bir mücadelenin de içinde olduğumuzu vurgulayarak bildiriler yayınladık. Eylemlere katıldık, başka illerdeki arkadaşlarımızda keza aynı şekilde... Gezi'de bir kazanım yaşandıktan sonra sendikanın grev günü çadırımızı kurup varoluşumuzu devam ettirdik. Geziden çıkana kadar.
-Sanıyorum ilk gelişler mesleki olarak değildi...
Deniz Akyıl: Mesleki olarak bulunmak aslında ikinci planda gibiydi; çünkü, eylemci, direnişçi yada çapulcu olarak buradaydık. Sonrasında meslek örgütü olarak burada olmak önemliydi.


-İşin seyri değişince mesleki olarak nasıl müdahalelerde bulundunuz?
B.G: İşin psikolojik tarafına şöyle baktık: Ön plana çıkan şey bu şiddetin insanlara neler yaşattığıydı, insanların yaşadığı değişimler, özellikle de olumlu değişimleri ortaya çıkartmaya çalıştık.


Direnişten önce ne hissediyorlardı şimdi ne hissediyorlar? Olumlu değişimleri ve paylaşımla güçlenmeyi vurgulamak yönündeydi bizim çalışmalarımız.... Revirlerle olan ilişkimizde biz buradayız demekti.
D.A: Revirlerle ilgili psikolojik müdahalemiz olmadı, ama psikoloj,k olarak bulunduğumuz yerde ruh sağlığını Baran'ın dediği gibi, direnişten önce ve direnişten sonraki ruh halinizi yazın diye küçük kağıtlara notlar aldırmıştık...
Bizim gözattığımızda direnişten sonraki ruh halinin travmayla bağdaştırmayacak durumlar olduğunu gördük...
-Korku duvarı aşıldı mı?
B.G: Çok büyük konuşmamak gerek belki ama bu bir araya gelme, birlikte bir şeye karşı mücadale etme ve çok farklı olarak da bir yerde bulunan insanlar gerçekten hayatlarında deneyimlediler...
D.A: Birbirimiz için buradaydık... O korkuyla başedebilidğimiz için size ne söylenirse söylensin onu söyleyen insana güvenebiliyordunuz... "Durun, sakin olun" dendiği zaman duruyordunuz, durmanın iyi olduğunu, orada sakin olmanın iyi olduğunu size söylendikten sonra anlıyordunuz. Çok korkuyorduk evet, bir birimiz için korkuyorduk, bir birimize güveniyorduk... Belki de ilk kez bu kadar çok güvendik hiç tanımadığımız insanlara... 

-Bir travma değil dediniz; bu direniş iyileştirici bir rol de üstlendi o halde
B.G Bunun iyileştirici bir yönünün olacağını ben düşünüyorum. Bu kesin böyledir demek de yanlış, mesela insanların farklı tepki verme biçimleri oluyor. Öncelikle dayanşıma ve mücadele içinde olma, bir güçlenme yaratabiliyor...

D.A: Aslında süreç devam ediyor ve süreç devam ederken evet, polisle sıcak çatışma yok, ama şimdi ikinci yeni bir şeye giriyoruz. Şuanda ne tür eylemler yapacağımızla ilgili durumlar var, ama yine de direniş devam ediyor ve bu direniş devam ederken de çok büyük laflar etmemek lazım. Ruh haliyle ilgili de bir şey söyleyeceksek de Gezi'nin etkilerini, daha ilerleyen zamanlarda göreceğiz aslında.
-Şuan ne görüyoruz?
D.A: Artık insanların hiçbir şeye tahammülü yok; çocuk tecavüzcülerinin salıverilmesi, ya da hukuksuzlukla ilgili bir şey olsa yine sokağa çıkılır. Gezi'nin getirdiği ruh mu bilmiyorum ama çocuklarla ilgili yeni bir gündem olsa insanlar yeniden sokağa çıkar. İnsanların sokağa çıkması,özellikle de bu kadar kitlesel Türkiye'de ilk. Bunun da nedeni insanların hiçbir şeye tahammülü kalmaması...

B.G: Bizler güçlü olduğumuzu gördük, bir şeyler yapabileceğimizi, bir taraftan da bunnu nasıl olduğunu anlayamadık...
31 Mayıs'ta birden kendimizi sokakta bulduk. Şimdilerde biraz anlamaya çalışıyoruz... Neden güçlüymüşüz ve bu gücümüzle ne yapacağız... Bunu anladık.
-Bundan sonraki sürece dair öngörünüz var mı?
D.A: Parkın içindeydik ve bizler için de çok zordu... Kendi sürecmize bakıyoruz, günde iki saat uykuyla yaşayabiliyordu insanlar, günde tek öğün vs... Bunlar çok iyileştiriciydi parkın içindeyken ama şimdi ne diyeceğimi bilemedim.
B.G: Öngörü sahibi olmak çok güzel ama psikoloji dediğimiz anlayışların burayı ve buranın geleceğini anlayamayacağını biz biraz anlatıyoruz diyebiliriz. Toplumsal olayları travma olarak gören ya da bu olayları ruhsal bozukluk üzerinden bakan psikiyatr anlayışların yetersiz ve eksik olduğunu farkediyoruz diyebilirim...
-Peki insanları tutan neydi; hangi ruh hali tuttu sizce?
D.A: Meselenin insan olması... Zaten bunu hiçbir kuram açıklayamaz... Ana akım psikoloji de açıklayamaz gibi geliyor. Meselenin insan oluşu ve burada insanlar öldürülecek yada insanlara burada zarar veriliyor meselesi galiba burada hepimizi tutan.
B.G: Korku olsa bile ona tahammül eden bir şey var. Birlikteyiz çünkü...
D.A: Bir temas oldu, ötekiyle temas oldu. Tek çatı altında yan yana durdular, bunu dayanışma ruhu dışında bir şey açıklayamaz...
B.G: Arzu ettiğimiz bir şeye yakın olduğumuzu gördük ve yakınken neler yapabileceğimizi gördük ve buna dair bile soru işaretlerinin olması güzel bir şey.
D.A: Sosyal proje yüksek lisans yapıyorum İstanbul Üniversitesi'nde... Orada gruplar arası temas, sosyal kimlik çalışıyorum. Bir grubu ne kadar az tanıyorsanız ona o kadar yabancı davranıyorsunuz. Yada ben bir grubun üyesi olarak kendimi o gruba ne kadar ait hissediyorsam, o grupla ne kadar özdeşleşiyorsam, o kadar ayrımcılık hissediyorum... Aslında, Başbakan'da bizi öteki olarak ittikçe bir grup ortaya çıktı, bir kimlik ortaya çıktı. Ama buna tek bir kimlik diyemem, Gezi kimliği diyelim, biz ne kadar Gezi kimliğine ait hissettikçe o bizi o kadar ötekileştirdi ve aslında o kadar da ayrımcılık hissettik. "Diğer gruplar nasıl yan yana durdu;" orada da sosyal temas vardı, grup üyelerini ne kadar yakından tanıyorsanız ayrımcılığınız o kadar az oluyor. Burada bunu gördük, ilk defa ötekiyle yan yana durmuş olduk; tanıştık...
Meltem Bavrav (Tıp Öğrencisi)
Taksim doğumluyum. Mayıs'ın 26'sında Gezi'ye dahil oldum. Burayla ilgili her şeyi takip ediyordum. 31'nin sabahı buradaydım. Osmanbey'den yürüyerek Gezi'ye geldim... O çatışmalı ortamda revirler kurulunca ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım, revire geçtim.
Ben kalkıp da "her yer Taksm her yer direniş" dersem ne kadar fayda sağlayabilirm ki, sağlıkçıyım ve burada yapmam gerekinin bu olduğunu gördüm. Buraya geldiğimiz de başkaydı ama olayların seyri değişti ve revirlerde görev aldım...
Gezi ruhunu hala hissediyorum ve benim de hayatımda bir şeyleri değiştirdi... Düşünsenize, ilk defa okudğum meseleğin işe yarayacağını hissettim. Bir kere kahraman gibisiniz, sizin gibi düşünenlerin kahramanı oluyorsunuz...

KAYNAK:insanhaber.com - Hazırlayanlar: Gülşen İşeri, Soner Çetin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder